Tarih 26 Ağustos 1071'i gösterdiğinde, Türk ve dünya tarihinin dönüm noktası yaşanıyordu. Büyük komutan Alparslan ve şanlı ordusu, Malazgirt'te Bizans ordusunu yenmiş ve Anadolu'nun kapıları ebediyen Türklere (Müslümanlara) açılmıştı. Bu topraklar, artık Müslüman Türklerin huzur ve adalet dağıtacağı bir yurt olacaktı. Ancak, dünyanın huzurunu istemeyenler, bizi bu cennet vatandan atmak için var güçleriyle çalışacaklardı. Günümüze kadar başta FETÖ olmak üzere sayısız haçlı ordusu, çeşitli sinsi planlar yaparak bizi birbirimize düşürmeye çalıştı. Ancak Allah, onları her defasında kendi planlarında boğdu. Kurtuluş Savaşı’nda bitmiş, hatta ölmüş bir millet, kadınından çocuğuna, yaşlısından gencine kadar topyekûn diriliş yaşayarak düşmanlara karşı koydu ve topraklarımızı işgalcilerden temizledi.
Bir ülke düşünün; savaştan mağlup çıkmış, ordusu dağılmış, halkı yokluk ve kıtlık içinde. Şehirler ve köyler viraneye dönmüş, gençler savaşta bir bir telef olmuş. Sadece yaşlılar, kadınlar ve çocuklar kalmış. Bunu fırsat bilen düşmanlar, dört bir yanını işgal etmiş. Bayraklar gönderden indirilmiş, ezanlar susmuş, camiler kapanmış. Ancak tarihinde hiç esarette kalmamış bu millet, tüm imkansızlıklardan kendine imkan yaratarak, topyekûn düşmana başkaldırmıştır. Bu başkaldırış, “Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz.” (Al-i İmran 3/139) ayetinden aldığı güç ve cesaretle, özgürlüğe, ezana, camilere, al bayrağa ve vatana duyulan sevginin sonucudur.
Zafer demek; kazanmak, başarılı olmak, çok istediğin bir şeyi elde etmek, arzuladığın şeye ulaşmak, muradına ermektir. Zafer sadece kavgayı, mücadeleyi kazanmak değildir; zafer, idealine ve gayretlerinin neticesine kavuşmaktır. Zafer, düşmanını mağlup ederek onun tüm kötülüklerinden, hainliklerinden ve şerlerinden emin olmaktır. İdealine kavuşmak, belki de dünyadaki en büyük zaferdir.
İslam’ın bin yıldır bayraktarlığını yapmış bu milletin en büyük ideali, İla-yı Kelimetullah'ı daima yükseklere taşımaktır. En büyük düşmanı, Allah’ın adını yerlerde süründürenler ve bağımsızlıklarını kaybederek esir olanlardır. En büyük korkusu ise ezanların susması, Peygamberimizin sancağının gönderden inmesidir. Bu millet, “Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz.” (Al-i İmran 3/139) ayetindeki üstünlüğün imandan kaynaklandığı mesajıyla, en zayıf, çaresiz ve güçsüz anlarında bile hiçbir şeyden korkmadan, yılmadan mücadele etmiş ve düşmanlarına karşı daima üstün olmuştur.
Bu millet, hak ve batıl mücadelesinde hep en önde yer almıştır. Hak-batıl mücadelesinin ilki Bedir Savaşı ile başlamıştır. Batıl, Bedir Savaşı’nda tam üç kat güçlü bir orduyla Hakkın karşısına çıkmış, ancak Peygamberimizin (S.A.S.) "Allah’ım! Bu bir avuç mücahidi helak edersen, artık sana yeryüzünde ibadet edecek kimse kalmaz!" duasıyla batıl hezimete uğramıştır. Çanakkale'de tüm batıl birleşmiş, hatta müttefikimiz Almanlar bile batıl lehine çalışmışlar, fakat Hak yine bu duanın feyzi ile zafere ulaşmıştır. Tarihte Bedir'den Malazgirt'e, Çanakkale'den 30 Ağustos ve 15 Temmuz'a kadar nice mücadeleler olmuştur. Netice hep Hakkın zaferiyle sonuçlanmıştır.
Günümüzde de gizli planlar yaparak bizi bölmeye, parçalamaya ve ardından yutmaya çalışıyorlar. Her gün haince saldırarak askerlerimizi, polislerimizi şehit ediyorlar. Onlara sesleniyorum: Biz 26 Ağustos'ta buraya girdik, 30 Ağustos’ta da kapılarımızı ebedi olarak kapattık. Dedeleriniz denedi ama hep başarısız oldu; sizler de başarısız olacaksınız. Çünkü Allah, “Hatırlar mısın? İnkâr edenler seni etkisiz hale getirmek, öldürmek ya da yurdundan çıkarmak için tuzaklar kuruyorlardı; onlar tuzak kuruyorlardı, Allah da bozuyordu. Tuzak bozma işini en iyi yapan Allah’tır.” (Enfal 8/30) buyurmuştur. Hak daima kazanacaktır.
Son söz olarak, günümüzde yaşanan en büyük katliamlardan birini gerçekleştiren İsrail de elbet bir gün yok olacaktır. Gazzeli ve Filistinli Müslümanlar galip gelecektir.
Mesut AKDAĞ